Monday, November 27, 2006

ben aynaya baktım


ben aynaya baktım, kendime konuştum, sözcükler duman oldu çıktı yerlerinden karşısındakine doğru uzandı ve karşımdaki bende yerini buldu, kulaklarım yandı sonra, sonra................

Wednesday, November 22, 2006

gün batarken uyumayın!!!

bugün bu vakitlerdi işte, o gün gibi değildi, o gün gibi sevimli...
diyordum ya bugün bu vakitlerdi, kapı kapandı, bir kaç adım sesi, merdivenlerden iki tıkırtı, kapı kapandı, kapı kolu kan... içerde 3 lü koltuk başucunda sıralı kırlentler (böyleydi adı yanılmıyorsam) topladım kumada telefon ne varsa üstüme çektim bir battaniye açtım müziği ve kaldımuyuya, ara ara açıldı gözlerim, bir irkilme "yalnızım", boğazımı gıdıklayan bir hüzün hamlesi, tekrar daldım uykuya kapı sesine uyandım, koştum, açtım, ayılmaya çalıştım öte yandan... güneş batarken uyumak fena yapıyor insanı, sersemliyorsun bir yandan bir yandan bütün gece üstüne yapışan bir ağlama duygusu ve "yalnızım" histerisi... hal böyle olunca fikret kızılok'un yetişiyor imdada ve bulunuyor aranan kan taze acı damarlara.
GİDİYORSUn
Gidiyorsun
beni bana bırakıp
ayrılığa katlanıp
gidiyorsun
sen de benim gibi
ayrılığa katlanıp
artık bir derin sızıdır
bize bizden kalan
içimizde saklanan
artık bir ömür boyudur
seni bana çağıran
kalbimin kuytusunda
gece yarıları
sokak lambaları
penceremde meraklı rüzgar
okul çocukları pür telaş insanlar
hiç bir şey olmamış gibi
oysa içimden kopan bir sen değilsin
umutlarım anılarım inançlarım var
kendime gülümseyen bir halim olsa da
için için akan gözyaşlarım var
öyle buyurmuş fikret kızılok ne denir... sadece dinlenir.

Hala Aşk Var mı?

çöpü kalmış elma masal
bu toklukta adem n'apar
Esir olmuş televizyon bakar

Külü kalmış ateş masal
akıl vermiş neye yarar
Hapı yutup rüyaya dalar

Bir melek, bir şehir, bir dünya var mı
Bir insan, bir güzel, hala aşk var mı?

gözü döner, adam asar
sonra marsta hayat arar
Canlı yayında şeytanlar


Bir melek, bir şehir, bir dünya var mı
Bir insan, bir güzel, hala aşk var mı?

redd'den red

Tuesday, November 07, 2006

S T N B L . . .

İstanbul bugün yorgun, soğuğun ardından gelen bir rehavet, ne ısınıyor ne de çok bildik bir soğuk.
İstanbul aylak serseri, bir telaşı var ama telaşın arkasından gelen herşey aslında bir HİÇ...
bugün ne istediğini bilmiyor ve diğer günlerden hiçbir farkı yok BİLMİYOR...
Bir pazardı ve her pazar gibiydi ama İstanbul için syılamayan zamanlar gibi sanki, cumartesi tatil ve yine sayılamayan günlerde olduğu gibi biraz var ve yok...
İstanbul uykulu, gözleri şiş, hiç uyumamış ya da hiç uyanmamış gibi...
Bugün dünü yarın bugünü özlüyor, biraz sarhoş, biraz berduş... Kendi sokaklarından korkuyor, yürümeyi unutmuş, keşke herşey bu kadar çabuk ve hissiz unutulabilse..

İ s t a n b u l . . . . .

Bugün sızılı bir kadındı istanbul, neresinden bakarsan bak gözleri taşan bir bulut kümesi, neresinden bakarsan bak bir sis dumanı altında, efkarını öğütüyor gibi..
Bir küfür gibi patlıyor deniz, fırtına eşliğinde ve hıncını alıyor istanbul, taşından toprağından... İstanbul bugün korkulu bir rüyadan uyanmış gibi, birşeylerden kaçıyor ve kaçtığı herneyse ona koşuyor gibi.
İstanbul bugün aldatılmış milyonlarca sesi kusuyor gibi.. Aldatılış ağır bir hırka, her elini uzattığında gömüyor derinliğine.. İstanbul bu mevsime yabancı ve üşüyor gibi...