Wednesday, December 24, 2008

M A T E M A T İ K

Ne geldiyse başıma bu matematikten geldi.
Sen oradan ben buradan çıkarken karşılaşma noktamızı hiç hesaplayamadım. Senin yürüme hızını ya benimkiyle çarptım ya da böldüm ve bir türlü eşitleyemedim.

Bilemedim ne kadar zamanda benimle dolarsın bir yandan ben sürekli akarken.

Sen mi yutuyordun ben mi etkisiz elemandım unuttum.

Işık mı sesten hızlı, ses mi ışıktan bilemediğim için bağıramadım ardından. İçimden seslenemedim rüzgar söyleyeceklerimi sana getirir mi diye bilemediğim için.
Ben hep bu ilişkide sınıfta kaldım. Matematik beni yarı yolda bıraktığı için yolun ortasında hesapsız kaldım. Ya hep koştum yoruldum, ya hep yavaştım duruldum, Durdum…

M e V s İ m S a L a T a S ı

(Mevsim, Değişim, Ölüşüm)
Pes bir sesi var bu haziran rüzgarının. Tam yaklaştırıyorken uzaklaştıran, sesine eşlik etmek isterken, uğultuya dönüştüren bir şeyler, bağırmak isterken tam da ortasında çatlatan bir şeyler var. Aynı şarkıyı bilmemek, bilinenlerde ise aynı tonu tutturamamak…
Kavuran bir soğukluğu var haziran güneşinin. Isınıyorum derken tam, üşüten bir dokunuşu, titreten bir esintisi var.
Çalıştırmayan bir tembelliği var bu mevsimin. Hazırım dediğin anda caydıran bir iklimi, ruhuna hiç de iyi gelmeyen.
Aramız pek iyi değil bu aralar, baharın yaza geçişinde adına Haziran dediğimizle. (Haziran 2008)

Temmuz işte öyle… eh iştelerin dilimize yansıyan tadı gibi… Adı gibi anlamsız, baskın sıcağı gibi, biraz senin gibi kararsız biraz benim gibi sıcaklığı, orta yerde buluşturmayan bizi, uzak…

Ağustos, basma elbisenin üstüne şal dolamak gibi, sevmelere aldanmak gibi, sana inanmak ve ani bir yağmurla senden vedalaşmak gibi, bir cümleden diğerine geçiş kadar kısa, söylenecekleri Eylül’e saklamak gibi

Eylül geldi işte o ilk hüznün kısa acısız gözyaşları, hava ağlar ağırdan tutulamayan gözyaşları gibi, yoka, sana, bana ve hiçliğe dair.

Ekim, otogardan kafdağna yollananlara el sallamak, gidenin ardından ağlamak, uzun uzun ağlamak ve uzun uzun iç geçirmek gibi..
Oradayım; sen o nereye uğurladığımı bilmediğim, sayılamayacak uzaklıklara gidiyorsun, el sallıyorum görmüyorsun ve fark ediyorum yokum ya da aslında varım ne fark eder sen beni görmüyorsun, vadalaşamıyorum. Söyleyeceklerim dilimde yarım kalmış bir kelimeler toplamı, cümlemi kuramıyorum.

Kasım, öfke kavruğu dilimin yamaçlarından içime sızan. Kuytularda biriken, çıkacak yolu olmadığından, olduğu yerde apse yapan, kanayamayan yara gibi…
Soğukluğu adından değil gerekliliğinden gelen… Üşütmeyen&ısıtmayan…

Aralık, yaşdönümüme beş kala bir telaş boş bir koşuşturma, ölüme yaklaşmak…

Son; hepsinin toplamından bana kalanlar işte… Aradan uzun yıllar geçmiş gibi aymaz dün gibi duyarlı. Sen gibi umursamaz, ben gibi umarsız…
Sen kere ben eşittir yok gibi…
(Aralık 2008)

Monday, December 15, 2008

BAĞLANMAYACAKSIN

Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni, senin o''nu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"O benim." diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden,
Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın.
Ucundan tutarak...

CAN YÜCEL