Sonbaharın tüm ıssızlığını anlatıyordu masadaki karakalem çalışması, bir köprü, belli ki nice tanıklıklar, nice olaylara sahne olmuş... Şimdilerde terk edilmiş bir kenti, terk edilmiş başka bir kente ulaştıran tek bağ... Tarihsel misyonu son bulsa da geleceğin tarihine görkemli bir şahit, dimdik ayakta...
Sonbaharın ağarlığını taşıyordu resim, kırgındı resimdeki köprü, yeni ziyaretçilerini bekleyen antik bir kentten daha ıssız ve yalnızdı... Ve ben tüm bunları hissedebilecek, görebilecek kadar tek başıma, bir sonbahar sabahında odamda üşümemek için çeşitli önlemler almaya çalışırken, gözüme ilişen bu çizgilerde her ifadeye bir anlam yükleyerek buldum bunun sancısını,
Bir bilinmezden başka bir bilinmeze yolculuktur yaşam, bu bilinmezler içinde varolur yaşam serüvenimiz, bu öyle bir serüven ki nice olaylara tanıklık etmiş o köprü gibi, kurar bağlarını yaşamla ve geçmişi geleceğe sımsıkı bağlar her kelimesinde uzun uzun anlatacak hikayeler koyar ortaya, işte bu hikayelerden sayfalarca ve sayfalarca kitaplara dönüşür. Her kitap birini çoğaltır ve insan böyle böyle varolur...
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
2 comments:
şimdi kitap olmayınca yok muyum ben???
daha çok alayım daha çok olayım o zaman...:)
evet umut tam da bunu anlatmaya çalışıyordum, bir vakıf çalışanı olarak
Post a Comment